Mecralarda Gezen Hanımefendi

Soru

 Selamün aleyküm hocam.

Bir sorum olacak. Son günlerde bir hanımefendinin sosyal medyada video ve ses kayıtları çıktı. Bu durum bende bir soru oluşturdu. Elbette ben de ehl-i sünnete aykırı ve cenneti inkâr gibi söylemlere katılmıyorum. Sosyal medyada gördüğüm: Müslümanların ikiye bölündüğü. Ama ortak kanı şu ki bir üslup yanlışı var gibi görünüyor. Asıl sorum da bu: Madem ki üslup yanlıştır, İslâm’da doğru üslup nedir? İslâm’ı anlatan Müslümanların kullandığı dil nasıl olmalıdır? İslâm’ı bugünkü güncel kelimelerle anlatmak yanlış mıdır? Dil ve edebiyat okuduğum için çok merak ettim. Yanlış bir dil kullanmak istemiyorum. Günlük hayatta konuşmalarımıza da pek dikkat etmiyoruz. Bütün Müslümanlar’ın  ortak bir İslâmî kelime dağarcığına sahip olmaları gerekiyor mu? Ayrıca hanımefendi ile ilgili durumda Müslümanlar olarak tutumumuz ne olmalıdır? Kimseye iftira da atmak istemiyorum. Vebal de almak istemiyorum. Tepkisiz kalmak çok mu sıkıntılı olur?


Cevap

Aleyküm selam ve rahmetullah. Öncelikle sorunuzu şahıslar üzerinden değil de, vakıa üzerinden sorduğunuz için teşekkür ederim. İnsanlar birbiriyle “Allah rızası için(!)” uğraşmaktan sorunlarını çözemez hale geldi. Bu sebeple günceli takip etmez hale geldim. Bahsettiğiniz konuyu da Twitter üzerinden gördüm, içeriğini bilmiyorum. Ancak bir kaç meseleye değinmek elzem, bunlara değinelim.

Öncelikle, olayın en başına dönelim. Sosyal medya, Tv ekranı gibi yerler tüm toplumun yani namahremlerin de sizi görebileceği bir yerdir. Bir kadının yüzünü dakikalarca namahreme açması, yüzüne dakikalarca bakılabilecek bir fotoğraf/video kaydını bırakması caiz midir? Elbette değil. O halde bir kişi İslâm’ı, İslâm’ın yasakladığı şekilde nasıl anlatabilir? İlk adım, ilk saçmalık. Bu kadının kısmen makyajlı yüzüne, bir erkek ile karşılıklı konuşmasına, ara ara gülüşmesine hiç değinmiyorum bile.

Yayının yapıldığı yer kendilerini “İslâmî” olarak tanıtan bir “mecra”. Hele hele dillerinden “eyvallaaah…” kelimesini hiç eksik etmeyerek bayağı tasavvuf ehli olduklarını da izhar ediyorlar. Biz tasavvufu, şeriatın en ince ayrıntılarına dahi farz gibi uyulan bir alan olarak bilirken baş emirlerden olan mahremiyetin sakız gibi çiğnenmesine anlam veremiyorum.

Başta dediğim gibi, kadının ne konuştuğuna, ona nasıl karşılık verildiğine vesair bakmadım. Bu hususla alakalı bir şey söyleyemem. Ama şunu söyleyebilirim: Üslup hatalarında dil kullanımı yanında başka sebepler de barındırır. Kendi alanın haricinde konuşmak, bir konuyu derinlemesine ve bağlatılı meseleleri bilmeden yorum yapmak, kibir, enaniyet, hitap ettiğiniz kitle seviyesinin ilmi ve kültürel durumunu bilmemek gibi, daha bir çok şey sayılabilir. Yani kelime ve anlam bilgisi, sözcük dağarcığı ve ahlak seviyeniz tek başına üslup için yeterli değildir. Hülasa; konuşmak, büyük bir meziyet ister. Bakmayın siz ağzı olanın konuştuğuna.

Müslüman üslubundan da önce, konuşacağı konuya bakmalıdır. Konuşulacak mesele dünyasına ve âhiretine yarıyor mu? Daha sonra konu içerisinde hakkı ve hayrı söyleyebilecek mi? Çünkü Peygamberimiz, ya hayır konuş ya da sus, buyurmaktadır. Daha sonra da muhatabına bakar. Konuşmaya değer birisi mi, konuşacağı konu ile muhatap arasındaki ilişki, konuştuktan sonra fayda sağlayacak mı?… Bunlar da konuşma konusunda önemli meseleler.

Tüm bunların akabinde konuşan kişi kendisine bakmalı. Konuşacağım ama konu hakkında ne biliyorum. Konuyla alakalı bilgim, ıstılahi manalara (sizin deyiminizle İslâmî kelime dağarcığı da olabilir) vakıfiyetim nedir, diye. Konuşacağımı Allah için mi konuşuyorum, yoksa benlikten bir şeyler mi var, diye kontrol etmeli kendini. Tüm bunlardan sonra gelelim üsluba.

Evvela konu İslâm ise; ciddi olunmalı, kelimeler bağlamından koparılmadan seçilmeli, gerekiyorsa ıstılahi kavramlardan kopmadan karşımızdakinin seviyesine inilmeli, karşımızdakinin alacağı kadar konuşmalı, duracağımız yer bilinmeli, izahatları iyi yapmalıyız. Yine güncel terim ve konulardan yararlanacak isek, bunu önceden hesaplamalıyız. İrticali olarak kullanılacak kelimeler ve örneklendirmeler yanlışa veya yanlış anlaşılmaya götürebilir.

Son olarak hanımefendinin durumunu bilmediğimi söylemiştim. Ama sorunun çok daha önce başladığına da değindim. Bunlar hiç yaşanmasaydı biz İslâm’ı, İslâm’a aykırı olarak anlatmaya devam mı edecektik? Allah’ın haram kıldığı yoldan Allah’a mı çağıracaktık insanları? Toplum olarak artık bunu akılsızlık ve düşünmemezlikten ziyade basiretsizliğe bağlıyorum. İşlediğimiz günahlardan olsa gerek Allah bizlere şuur ve basiret nasip etmiyor. Allah yardımcımız olsun.

Şahsım nezdinde Vekale olarak parolamız Şehid İmam Hasan el-Benna’nın şu sözüdür: “İşimiz vaktimizden çok…!”


Paylaş